Bazen çöl de bir damla sudur "umut", içimizi serinleten; huzur veren.
Bazen de bir heybe'dir, sırtımız da ki ağır yük.
İnsanı öldüren de umut, yaşatan da umut...
İçimizin ısınmasına neden olan his birikintisi..
Umut, şafak gibi bir erkek çocuğu değildir bir süredir. Umut beklemektir.
Önce elinde bir şey yoktur umuttan başka. Ellerinin dolmasını umarsın.
Elindekiler yetmediğinde öbür elde durandır. Biraz daha fazlasını umarsın.
Sonunda elde avuçtaki her şey gittiğinde geriye kalandır.
Geri döneceklerini umarsın.
Başlangıçta ve sonda seni terk etmeyen eldeki avuçtaki tek şeydir.
Umut hiç bitmeyen bahar mevsimi gibidir. İçinde karda yağar, fırtınada kopar ama çiçekler hep açmaya devam eder…
Kalpsizler üzülemezler. Ne mutlu sana ki, üzülebiliyorsun. Dokunan var demek kikalbine.
Ya dokunulmasaydı kalbine. Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi.
Demek ki gözden çıkarılmadın. Demek ki sen hâlâ bir umut tarlasısın.
Yüzün yerde geziyorsan, ellerin boynuna sarılı ise, içini ısıtacak haberlerin mürekkebi damlıyor olmalı ömrünün defterine.
Kar yağıyorsa güvendiğin dağlara, yarının ovalarında rengârenk çiçeklerin olacak demektir.
Hırçın fırtınalar sarsıyorsa sevinçlerinin zirvesini, rüzgârlar dövüyorsa umudunun yamaçlarını, bir yüce dağsın sen demek ki, az bekle, eteğinden serin pınarlar
akmaya başlayacak.
Demek ki…
Hala sabah oluyorsa umut var demektir…