Görele'nin Düşman İşgalinden Kurtuluşu (13 ŞUBAT)
Sanıldığı gibi günümüzde ulaşım ve haberleşme alanlarındaki gelişmelerle küçülmedi Dünya. Tersine, aşağı yukarı her çağda küçücüktü ve devletlerin kendi vatandaşları arasındaki çıkar çatışması kadar yakındı, devletlerarası çıkar çatışmaları. Nasıl devletler içinde çıkar çevreleri, siyasi partiler iktidarlarının peşlideyseler; devletler de Dünya üzerindeki çıkarlarını kovalamaktadırlar. Kimi zaman tek başlarına kimi zaman ittifaklar veya koalisyonlar biçiminde sürer bu mücadeleler. Gidişata göre bireylerin ve devletlerin pozisyonları da değişim gösterir.
28 Haziran l914 tarihinde Avusturya Macaristan İmparatorluğu veliaht prensi Arşidük Franz Ferdinand ve karısı Saraybosna’yı ziyaret etmek amacıyla bu şehre geldiklerinde bir Sırp ihtilalcisi tarafından trenden inerken öldürülmesi l. Dünya savaşının nedeni olmuştur. Sıradan bir suikastçının başlattığı savaşın sonuç belgesi olan Paris Konferansı ise üç büyük devletin daha doğrusu üç devlet adamının eseridir. İngiliz Başbakanı Lloyd George, Fransız Başbakanı George Clémenceau ve ABD Başkanı Thomas Woodrow Wilson. İtalya ve Japonya temsilcileri de görünürde asıl üye görevinde bulunmuştur.
Savaş, başlangıcında olduğu kadar devamı ve sonrasında da çok değişik ittifaklar çıkarmıştır ortaya. Osmanlı Devleti 20 Temmuz 1914’te tarafsızlığını ilan etmişken, 23 Ağustos 1914’te Almanya ile gizli bir anlaşma yaptı.10 Ağustos’ta iki Alman savaş gemisi, Goeben ve Breslan İngiliz gemilerinin önünden kaçarken, Çanakkale Boğazı’ndan geçip Marmara’ya girdi. İtilaf devletleri’nin protestoları karşısında Osmanlı Devleti bu gemileri satın almış gibi göründü; adlarını da Yavuz ve midilli olarak değiştirip kendi donanmasına kattı. Ardından, içlerinde Yavuz’un da bulunduğu, Osmanlı donanması Karadeniz’e çıktı ve bazı Rus limanlarını bombaladı.
Bunun üzerine 1 Kasım’da Rusya, 5 Kasım’da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devletine savaş açtılar.
Savaşın seyri içinde, Ruslardın önlenemeyen ilerleyişi sonunda 24. Ağustos 1916 da Görele işgal edildi.
Çarlık Rusyası’nda Gregoryen takvimine göre 24 Ekim 1917’de, (Miladi takvime göre 7 Kasım) Petrograd’daki Kışlık Saray`ın Lenin önderliğindeki Bolşeviklerin geçmesiyle başlayan ve Sovyetler Birliği’nin kuruldu. Yeni kurulan hükümetin ilk işi işgal altındaki askerlerini geçmek oldu. Bir yandan savaşı sürdürürken öte yandan ihtilalin zorunlu kıldığı iç çatışmaların üstesinden gelmesi olası değildi. İşgal altındaki ulusların kurtuluş mücadeleleri ihtilalin en büyük zaafı, hatta geri tepmesi ile sonuçlanabilirdi.
Görele’de de çete güçleri ile önemli bir direniş söz konusu idi. İşgal güçleri gerek çetelerin zorlaması, gerekse kendi iç sorunları nedeniyle ardına bile bakmadan kaçmayı seçti. 13 Şubat 1918 günü Erzurum ve Görele kurtuluş heyecanın aynı anda yaşamış oldular.
Rusya içinde yaşanan değişimin dünyaya yansıması kaçınılmazdı. 3 Mart 1918 tarihinde Rusya ile Almanya, Avusturya, Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan arasında Brest Litovsk Barış Antlaşması imzalandı. Bolşevik İhtilali’ni gerçekleştiren yeni Rus hükümeti, savaştan çekilme kararının yanında; Çarlık Rusyası’nın tüm gizli antlaşmalarını da dünya kamuoyuna açıkladı. Bu açıklama ile Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılmasını öngören antlaşmaları da ortaya dökmüş oldu.
Osmanlı’yı paramparça etmeye yönelik bu antlaşmalardan bazıları; Anadolu, Akdeniz kıyılarının İtalyanlara verilmesini öngören 1915 tarihli Londra Antlaşması. Tarihte ilk defa Boğazlar Bölgesinin Ruslara bırakan 9 Mart 1915 tarihli İngiltere, Fransa ve Rusya arasındaki gizli antlaşma; Güney ve Güneydoğu Anadolu ile Suriye, Musul, Kilikya ve Lübnan bölgelerini Fransa’ya, İran, Irak ve tüm Arap Yarımadası’nı İngiltere idaresine bırakan Skys-Picot Antlaşmasıydılar.
İtalyanlar çok önceleri Karadeniz’de koloniler kurmuşlar ve ticaret yollarının önemli bir kavşağı olarak bölgede uzun yıllar kalmışlardı. 1453’te buralardan kovulmuşlar ama belli ki hala da unutamamışlardı. Ne var ki, Bolşevik İhtilal bütün hesapları alt üst etmeye yetmişti. 14. yy da 1000 civarında bağımsız devlet barındıran Avrupa’da, 1500 yıllarda 500 devletçik varken, 1980 yılında 25, şimdilerde ise 40 kadar devlet vardır.
Kendilerini Dünya’nın efendisi sananlar hayâsızca haritalar çiziyor, insan onurunun tutsaklığa boyun eğmeyeceğini görmezden geliyorlardı. “İngiliz uzmanlardan Nicolson şöyle yazıyordu: ‘Bir harita, bir kalem, bir kopya kâğıdı. Ama bizim çizdiğimiz çizgiler yüzünden içeride ya da dışarıda kalan insanları, binlerce kişinin mutluluğunu düşündükçe cesaretimi kaybediyorum’” (S/134 Paris 1919 _ M. Macmillan.)
Adı üzerinde, l. Dünya Savaşı için, l. Paylaşım Savaşı da denilir. Sadece Osmanlı İmparatorluğu’nu değil, Avusturya–Macaristan İmparatorluğu, Rusya İmparatorluğu, Almanya ve Yunanistan Krallığı başta olmak üzere birçok devlet haritalardan silinmiş, yenileri yer almıştır. 1.800.000 Alman, 1.700.000 Rus, 1.384.000 Fransız, 1.290.000 Avusturyalı, 743.000 İngiliz ölmüştür. “Çocuklar babalarını, kadınlar kocalarını, genç kızlar evlenme umutlarını kaybetmişti.” Bizim hanemizde ise sadece Çanakkale savaşı`nda 300.000 gencimize, aydınımıza, bilim adamımıza, kalem efendimize; Sarıkamış’ta 90.000 cana mal olmuştur. Yeni sınırlar çizerken, yeni düşmanlılar ve çatışma gerekçeleri yaratmışladır “Barış” görüşmeleri adı altında.
Düzen böyle devam edecek sananların hevesleri kursağında kalmıştır. Türk Ulusu’nun asırladır süren bağımsızlık ateşi konjonktürün rüzgârını da yanına alınca Kurtuluş Savaşı ateşinin yanması hiç de zor olmadı.
İşgalci güç olan Ruslar, bağlaşık arama derdine düşünce, tutsak almaya çalıştıkları Ulus’la müttefik oluvermiş, yeni Türk Devleti’ne yardım etmeye bile başlamıştı. Kurtuluş Savaşı komutanlarından Kazım Özalp, anıları’nda bu yardımın bir bölümünü aktarır. Buna göre Sovyetler Türkiye’ye 1.9.1920 – 1.6.1922 tarihleri arasında toplam 37.812 tüfek, 44.587 sandık fişek, 324 adet makineli tüfek, 66 adet top, 200.573 adet mermi bağışlamıştır. Bu bağışlar Türkiye’nin bildirdiği ihtiyaçları doğrultusunda yapılmıştır. (Kaynak: Kazım Özalp, Milli Mücadele 1919–1922 cilt I, Türk Tarih Kurumu 1988, s. 219). Diye yazıyordu anılarında.
13 Şubat 1918’de kurtuluş şerbetini içen Göreleliler silahlarını kuşanıp Giresun Gönüllü Alayı’nda Kurtuluş Savaşı’ndaki yerlerini almakta gecikmediler. M. Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak kongreler toplamaya başladığında; Milli mücadeleyi başarılı kılmak için güvenilir kişilere ihtiyaç duyar. M. Kemal Paşa, Osman Ağayı görüşmeye davet eder. Osman Ağa Kasım 1920`de 15 adamı ile birlikte M.Kemal Paşa`nın huzuruna çıkar ve bu görüşmeden sonra M.Kemal Paşa ile kader birliği yapar. Hemen Paşanın muhafızı olmak üzere en yakın adamlarını tahsis eder. Bu kişilerin adları: Gümüşreisoğlu Mustafa Kaptan, Ali Şıhoğlu Mehmet, Aşıkoğlu Galip, Osmanoğlu Sarı Mustafa, Osmanoğlu Ali, Ahmetcanoğlu Kırlak Hüseyin, Sofuoğlu Hüseyin, Tığlıoğlu Ömer, Kemençeci Köseoğlu Hamit, Yılancıoğlu Hasan. Bu sayı daha sonra Atatürk’ün isteğiyle 100, sonra 250’ye çıkarılır. Giresun Uşakları Atatürk’ün muhafızlığı ile TBMM’nin koruması görevini de üstlenmişleridir. Bu sayı daha sonra Atatürk’ün isteğiyle önce 100’e, sonra 250’ye çıkarılır.
Osman Ağa, Atatürk’ten aldığı talimat üzerine Muhafız Birliği’nin idaresini yakın arkadaşı Gümüşreisoğlu Mustafa Kaptan’a bırakarak Giresun’a döner. Tamamen Giresun Uşaklarından meydana gelen “42 ve 47.Giresun Gönüllü Alayları”nı kurar. 2000 mevcutlu “42. Giresun Gönüllü Alayı”nın başına Giresun Askerlik Şubesi Başkanı Binbaşı H. Avni Alpaslan Bey, 2500 mevcutlu “47. Giresun Gönüllü Alayı”nın başına da Osman Ağa geçer
Bu sırada Sakarya Meydan Muharebesi başlar ve her iki alayımız da 1921 Ağustos’unda cepheye koşar. Atatürk, Giresun Gönüllü Alaylarının cephedeki duruşlarını şöyle anlatır.
“Sakarya Muhaberesi sıralarında, cephemizin bir tarafında gedik açan düşmanın gediği genişletmekte ve ilerlemekte olduğunu bildirdiler. Derhal yedekte bulunan kuvvetlerimizden yeterli miktarda imdat gönderilmesini ve süngü hücumu ile düşmanı eski mevzilerine tard etmelerini emrettim. Fakat aldığım cevap: “İhtiyatla kuvvetimiz kalmadı, hepsi mevzilerde çarpışıyor. Yalnız Giresunlu Topal Osman Ağa’nın askerleri vardır.” Oldu. Tekrar verdiğim emirde: “Kim olursa olsun, süngü hücumu yapacaklardır.” dedim. Cevap verdiler: “Bunların süngüsü yoktur”.
Osman Ağa’nın Karadenizli gönülleri milli kıyafetleri ile gelmişlerdi Süngüleri yoktu. Süngü yerine bellerinde eğri bıçaklar vardı. Hatırıma derhal o Karadeniz bıçakları geldi. Hemen, Osman Ağa’nın askerleri bellerindeki bıçaklarla düşman üzerine atılıp, eski mevzilerine tard edeceklerdir.” Emrini verdim. Eğri bıçaklarıyla düşmana saldıran bu yiğit çocuklar Yunanlıları eski mevzilerine atmağa muvaffak oldular. Fakat yüzde altmış kayıp verdiler. (Damar Arıkoğlu, Yakın Tarihimiz, s.259–260,İst.1961).
Görele’nin Kurtuluşu, kendi çapında bir olay olmaktan öte Dünya Düzenin mikro bir parçasıdır ve Görele’yi anladığımız oranda Dünya’yı; Dünya’yı anladığımız oranda da Görele’yi anlamamız mümkündür. Görele’de ne kadar huzur ve güven varsa, Dünya ölçeğinde de o kadardır. Bir zamanlar Karadeniz’de gönüllerince fink atanlar her ne kadar kuyruğunu kıstırıp gitmişlerse de, şimdilerde değişik adlardaki gizli ve açık (başta özelleştirme adı altında) planlarla tekrar geri dönüş yollarını zorlamaktadırlar.
Bir avuç azınlık, ulusal ve evrensel boyuttaki insanlığın ortak mirasına ve ortak geleceğine el koyma sevdasındadır.
Milyarlarca insanın da bu azgın ve insafsız iştihayı bastırmak uğraşı devredilemez, ertelenemez asli görevi olmalıdır. 13 Şubatlar bir yanıyla sonuçtur, o noktaya gelininceye kadar geçenlerin bitişini anlatması bakımından. Öte yandan sebeptir, geleceğe dönük etkileri ve görünmeyen yüzüyle.
Ve 13 Şubatlar hamasi nutuklarla geçiştirilemeyecek önemdedirler.
Göreleli geçmiş kara günleri unutmadıkça, yaşadıkça sevgi ve saygıyı, Dünya’ya da yayacaktır. 13 Şubat’ın birlik ruhunu her an diri tutabilirsek, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya yolculuğunda başaramayacağımız iş, aşamayacağımız engel yoktur.
Kaynak: Murat Mehmet UĞURLU